top of page
Search
  • Writer's pictureBurak AYDIN

Bir test puanı ne kadar kötü kullanılabilir?


Çeviri:

“1905 yılında psikolog Alfred Binet ilk zekâ testini geliştirdi. Testin amacı, puanları düşük olanlara ek yardım sağlamak amacıyla çocukları zihinsel seviyelerine göre sınıflandırmaktı. Binet, zekanın çevre ile bağlantılı olduğuna ve ek yardımla çocukların puanlarının iyileştirilebileğine yani “daha zeki” olabileceklerine inanıyordu.

Amerika Birleşik Devletleri'nde H. H. Goddard, Binet zekâ testlerini Fransızcadan İngilizceye çevirmiş ve bazı sınav katılımcılarını “zayıf anlayışlı” (veya yarım akıllı, İng. feeble-minded, argoda gerzek) olarak sınıflandırmıştır. Daha da ileri gidilip, teste giren kişinin bu kategoriye girmesi durumunda, bir aptal, bir embesil veya bir moron olarak da sınıflandırılabileceğini öne sürmüştür (Goddard, 1919: 60). Bu grup 'yüksek dereceli kusurlular' olarak adlandırılmıştır.

Testler, Ellis Adası Göç Merkezinde (Ellis Island Immigration Centre) kullanılmıştır ve göçmenlerin yüzde 40 ila 60'ının “zayıf anlayışlı” olarak belirlenebileceği tespit edilmiştir. Bu ve daha ayrıntılı testler kullanılarak, Birinci Dünya Savaşı'nda gönüllü olan askerler, dar gelirliler ve Afroamerikanlar (siyahiler) için de benzer iddialar öne sürülmüştür. (Kısaca insanlar aşağılanmıştır.)

Goddard ve arkadaşları, yaptıkları bilimsel(?) araştırmalara dayanarak, zekânın kalıtsal olduğunu öne sürmüşlerdir. Fakirler fakirdi çünkü zenginlerden daha az zekâları vardı ve bazı ırk grupları (Aryan, ari ırk, Beyaz Avrupalı) doğası gereği diğerlerinden daha akıllıydı (Black, 2003: 76-80).

Zekânın kalıtımla aktarıldığı argümanı toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir. Toplumu zekânın azalmasından korumak için, “daha az zekâlı” ırklara yönelik sıkı göç yasaları önerilmiş ve bu yasalar 1924'te yürürlüğe girmiştir. Halihazırda ülkede bulunan “kusurlular” içinse iddia şöyleydi;

Eğer anne ve baba “zayıf anlayışlı” ise çocukları da “zayıf anlayışlı” olur, bu yüzden “zayıf anlayışlılar” evlenememelidir ve çocuk sahibi olamamalıdır. Bu kural kabul edilirse, kuralı uygulaması gerekenin toplumun akıllı kısmı (zekâ testinde başarılı olanlar diyelim) olduğu açıktır (Goddard, 1914: 561).

Bazı eyaletlerde evlilik cüzdanlarının çıkarılması için zekâ test puanları gerekli kılınmıştır, diğer birçok eyalette ise “zayıf anlayışlılar” hapsedilmiş veya zorla kısırlaştırmaya maruz kalmıştır (Gould, 1996: 188–204; Black, 2003: 87-123). Belirli kökenlerden veya bölgelerden gelen insanlar için (ayrıcalıklı olanlar diyelim) kötü test puanları, sosyal reform ve iyileştirme politikaları oluşturmak için bir kanıt olarak değerlendirilmemiştir. (Çünkü ayrıcalıklı grupta yer alan anne babalar “zayıf anlayışlı” olamazlardı, eğer çocukları “zayıf anlayışlı” ise bunun tek bir sebebi olabilirdi, kalıtsal zekâ mevcuttu fakat aktarılırken bir şekilde engelleniyordu, bu durum araştırılmalıydı).

Günümüzde ölçme ve değerlendirme alanında çalışan profesyoneller, bahsi geçen inançların ve testlerin bahsi geçen amaçlar için kullanımlarının etik dışı, haksız ve temelsiz olduğunda hemfikirlerdir.”

Çevirinin sonu.

Son sekiz aydır zamanımın büyük çoğunluğunu okuma, dinleme, konuşma ve yazma becerilerinin ölçülmesinde ve değerlendirilmesinde (language assessment) dikkat edilmesi gereken hususları anlamaya ve uygulamaya ayırıyorum. Bu süreçte tanıştığım kaynaklardan biri Fulcher ve Davidson:

Fulcher, G. & Davidson, F. (2007). Language testing and Assessment. An Advanced resource book. London: Routledge.

Kitabın 140. sayfasını çevirip yukarıya koymaya karar verdim. Kitabın tamamı bir üniversitenin internet sitesinde erişime açık, bu sebeple bir sayfayı çevirip buraya koymanın telif haklarını ihlal etmeyeceğini umuyorum. Sağlıcakla kalın.


97 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page